
Kurtarma ekiplerinin gelmeyeceğini bilen gazeteci, enkaz altından kurtulabilmek için sıkışan kolunun kesilmesi talimatını verdi
İskenderun’daki gazeteci arkadaşım Akın Bodur, depremde, beş katlı apartmanın çökmesi sonucu birinci kattaki dairede enkaz altında kaldı.
Mehmet Yaşar Durukan
Akın Bodur’un 82 yaşındaki annesi Şükran Bodur yaşamını yitirdi.
Yaralanan Akın Bodur, enkaz altında 8 saat kaldı. Dirseğine demir saplanan, ayaklarında kırıklar oluşan, sol eli kolonun altında kalan Akın Bodur’un kurtarılma imkanı yoktu.
Kurtarma ekiplerinin gelmeyeceğini ve kan kaybından öleceğini anlayan Akın Bodur, kendisini kurtarmaya gelen kardeşine ve arkadaşlarına, sıkışan kolunu bileğinden kesmeleri talimatını verdi. Anestezi kullanılmadan bileği bıçakla kesilen Akın Bodur, enkazdan çıkartılarak bir aracın bagajında hastaneye ulaştırıldı.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (derneği) ve Sağlık Bakanlığı’nın işbirliğiyle İstanbul’a getirilen Akın Bodur ile Acıbadem Atakent Hastanesi’nde görüştüm.
Akın Bodur, enkaz altında yaşadıklarını şöyle anlattı:
“İnanılmaz büyük bir gürültü ve sallanmayla derin uykumdan uyandım. İlk aklıma gelen, ayakta bile zor durabilen 82 yaşındaki annem olmuştu. Odalarımız yan yanaydı ve yataktan fırladığım gibi koştum. Annem yatakta oturuyordu. 'Anne sen kalkma, ben seni alacağım' derken sözlerim yarım kaldı ve bina üzerimize çöktü. Gözlerimi açtığımda başımı ve sağ elimi 3-5 santim oynatabiliyordum. Sol kolumu ve ayaklarımı kımıldatamıyordum.
Enkaz altında kaldığımı anlayınca hemen anneme seslendim. Ortalıkta çıt yoktu.
Meslek hayatımın 33 yılında defalarca deprem felaketlerini, selleri, Suriye savaşını haber yapmış biri olarak, hemen kendime sakin olmamı telkin ettim. Sonra etrafı dinlemeye başladım. Ne kadar süre geçtiğini bilmiyorum ama bir anda 'Anne, ağabey' diye bir ses duydum. Biraz dinleyince sesin sahibinin kardeşim Murat olduğunu anladım. 'Murat ben buradayım' diye seslendim. Kardeşim 'Ağabey bekle yardım getireceğim' diyerek gittiğinde umudum yeşermişti.
Bir süre sonra sesler gelmeye başladı. Kardeşim, mahallemizde bulabildiği arkadaşlarıyla enkazı; elleriyle, çekiçle, tornavidayla, bulabildikleri her şeyle kazmaya başlamışlardı. Depremden kurtulan ağabeyim de bulunduğu yerden hızla gelip kurtarma çalışmalarına katılmıştı.
Bu arada oksijenim bitmiş, nefes almakta zorlanıyordum. 'Murat, nefes alamıyorum, bana hava deliği açmanız lazım' diye seslendim ve çok kısa sürede bir hava deliği açtılar. Zaman algım kaybolduğu için kaç saat geçtiğini anlayamıyordum ama yavaş yavaş bana yaklaştıklarını hissedebiliyordum.
Bir süre sonra bana yandan ulaştılar. Önce ayaklarımı kurtardılar. Baş kısmımı rahatlattılar. Ancak sol koluma gelince durdular. Ne olduğunu sorduğumda, sol kolumun çok sıkıştığını söylediler. Dışarıda konuşuyorlardı ve ben duyabiliyordum. Koluma demir saplandığını, sol bileğin enkaz altında sıkıştığını ancak arama kurtarma ekiplerinin aletleriyle kurtulabileceğimi söylüyorlardı.
Kardeşim 'Ağabey yardım çağıracağız, beklememiz gerekiyor' dediğinde büyük afetlerde, yardımların nasıl gelip gelmediğini bilen birisi olarak, o anda bir karar vermem gerekiyordu.
Gazetecilik mesleğimin vermiş olduğu tecrübe ile bu kararı verdim ve kardeşime 'Bileğimi derhal kesin’ diye seslendim. Kardeşim ve arkadaşlarının 'Kesinlikle olmaz' demelerine rağmen, 'Kesmezseniz burada ölürüm' diye ısrar ettim. Bunun üzerine aralarında tartışmışlar ve ambulans aramaya çalışmışlar ama telefonlar çalışmadığı için ulaşmak mümkün olmamış.
'Bileğimi kesin, ben hazırım' dedikten sonra, bir arabayı çok yakına getirmişler. Beni kaydırarak çıkarmak için bir battaniye bulmuşlar. Ve küçük bir çakıyla sol bileğimi kestiler. Bundan sonrasını hatırlamıyorum.
Öğretmen olan abim hemen sol koluma turnike yapmış, kan fışkıran bilek kısmıma ise üzerinden çıkardığı bir kazakla baskı uygulayarak hastaneye getirmişler. Hastanede bir saat bekledikten sonra ameliyata girmişim ve kolum dirsek kısmından kesilmiş.”
Akın Bodur, “Eğer gazeteci olmasaydım, kurtarma ekiplerinin geleceğine inanarak enkaz altında kan kaybından ölecektim. Gazetecilik deneyimim sayesinde kurtarma ekiplerinin gelmeyeceğini bildiğim için sıkışan kolumu bileğimden kestirerek kurtulmuş oldum” diyor.
Ödüllü gazeteci Akın Bodur, bir kolunu kaybettiği için artık eskisi kadar hızlı haber yazamayacak. Bu nedenle bir telefon ve bir gimbal satın alarak, meslek hayatının bundan sonraki bölümünde video haberciliği yapmayı planlıyor.
Akın Bodur’un çalıştığı Ses gazetesinin binası da depremde tamamen çöktü. Gazetenin sahipleri Haluk Arlı ve Ayşe Figen Arlı ise evlerinin çökmesi sonucu yaşamını yitirdi.
Kurtarma ekiplerinin gelmeyeceğini bilen gazeteci, enkaz altından kurtulabilmek için sıkışan kolunun kesilmesi talimatını verdi
İskenderun’daki gazeteci arkadaşım Akın Bodur, depremde, beş katlı apartmanın çökmesi sonucu birinci kattaki dairede enkaz altında kaldı. Akın Bodur’un 82 yaşındaki annesi Şükran Bodur yaşamını yitirdi.
Yaralanan Akın Bodur, enkaz altında 8 saat kaldı. Dirseğine demir saplanan, ayaklarında kırıklar oluşan, sol eli kolonun altında kalan Akın Bodur’un kurtarılma imkanı yoktu.
Kurtarma ekiplerinin gelmeyeceğini ve kan kaybından öleceğini anlayan Akın Bodur, kendisini kurtarmaya gelen kardeşine ve arkadaşlarına, sıkışan kolunu bileğinden kesmeleri talimatını verdi. Anestezi kullanılmadan bileği bıçakla kesilen Akın Bodur, enkazdan çıkartılarak bir aracın bagajında hastaneye ulaştırıldı.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (derneği) ve Sağlık Bakanlığı’nın işbirliğiyle İstanbul’a getirilen Akın Bodur ile Acıbadem Atakent Hastanesi’nde görüştüm.
Akın Bodur, enkaz altında yaşadıklarını şöyle anlattı:
“İnanılmaz büyük bir gürültü ve sallanmayla derin uykumdan uyandım. İlk aklıma gelen, ayakta bile zor durabilen 82 yaşındaki annem olmuştu. Odalarımız yan yanaydı ve yataktan fırladığım gibi koştum. Annem yatakta oturuyordu. 'Anne sen kalkma, ben seni alacağım' derken sözlerim yarım kaldı ve bina üzerimize çöktü. Gözlerimi açtığımda başımı ve sağ elimi 3-5 santim oynatabiliyordum. Sol kolumu ve ayaklarımı kımıldatamıyordum.
Enkaz altında kaldığımı anlayınca hemen anneme seslendim. Ortalıkta çıt yoktu.
Meslek hayatımın 33 yılında defalarca deprem felaketlerini, selleri, Suriye savaşını haber yapmış biri olarak, hemen kendime sakin olmamı telkin ettim. Sonra etrafı dinlemeye başladım. Ne kadar süre geçtiğini bilmiyorum ama bir anda 'Anne, ağabey' diye bir ses duydum. Biraz dinleyince sesin sahibinin kardeşim Murat olduğunu anladım. 'Murat ben buradayım' diye seslendim. Kardeşim 'Ağabey bekle yardım getireceğim' diyerek gittiğinde umudum yeşermişti.
Bir süre sonra sesler gelmeye başladı. Kardeşim, mahallemizde bulabildiği arkadaşlarıyla enkazı; elleriyle, çekiçle, tornavidayla, bulabildikleri her şeyle kazmaya başlamışlardı. Depremden kurtulan ağabeyim de bulunduğu yerden hızla gelip kurtarma çalışmalarına katılmıştı.
Bu arada oksijenim bitmiş, nefes almakta zorlanıyordum. 'Murat, nefes alamıyorum, bana hava deliği açmanız lazım' diye seslendim ve çok kısa sürede bir hava deliği açtılar. Zaman algım kaybolduğu için kaç saat geçtiğini anlayamıyordum ama yavaş yavaş bana yaklaştıklarını hissedebiliyordum.
Bir süre sonra bana yandan ulaştılar. Önce ayaklarımı kurtardılar. Baş kısmımı rahatlattılar. Ancak sol koluma gelince durdular. Ne olduğunu sorduğumda, sol kolumun çok sıkıştığını söylediler. Dışarıda konuşuyorlardı ve ben duyabiliyordum. Koluma demir saplandığını, sol bileğin enkaz altında sıkıştığını ancak arama kurtarma ekiplerinin aletleriyle kurtulabileceğimi söylüyorlardı.
Kardeşim 'Ağabey yardım çağıracağız, beklememiz gerekiyor' dediğinde büyük afetlerde, yardımların nasıl gelip gelmediğini bilen birisi olarak, o anda bir karar vermem gerekiyordu.
Gazetecilik mesleğimin vermiş olduğu tecrübe ile bu kararı verdim ve kardeşime 'Bileğimi derhal kesin’ diye seslendim. Kardeşim ve arkadaşlarının 'Kesinlikle olmaz' demelerine rağmen, 'Kesmezseniz burada ölürüm' diye ısrar ettim. Bunun üzerine aralarında tartışmışlar ve ambulans aramaya çalışmışlar ama telefonlar çalışmadığı için ulaşmak mümkün olmamış.
'Bileğimi kesin, ben hazırım' dedikten sonra, bir arabayı çok yakına getirmişler. Beni kaydırarak çıkarmak için bir battaniye bulmuşlar. Ve küçük bir çakıyla sol bileğimi kestiler. Bundan sonrasını hatırlamıyorum.
Öğretmen olan abim hemen sol koluma turnike yapmış, kan fışkıran bilek kısmıma ise üzerinden çıkardığı bir kazakla baskı uygulayarak hastaneye getirmişler. Hastanede bir saat bekledikten sonra ameliyata girmişim ve kolum dirsek kısmından kesilmiş.”
Akın Bodur, “Eğer gazeteci olmasaydım, kurtarma ekiplerinin geleceğine inanarak enkaz altında kan kaybından ölecektim. Gazetecilik deneyimim sayesinde kurtarma ekiplerinin gelmeyeceğini bildiğim için sıkışan kolumu bileğimden kestirerek kurtulmuş oldum” diyor.
Ödüllü gazeteci Akın Bodur, bir kolunu kaybettiği için artık eskisi kadar hızlı haber yazamayacak. Bu nedenle bir telefon ve bir gimbal satın alarak, meslek hayatının bundan sonraki bölümünde video haberciliği yapmayı planlıyor.
Akın Bodur’un çalıştığı Ses gazetesinin binası da depremde tamamen çöktü. Gazetenin sahipleri Haluk Arlı ve Ayşe Figen Arlı ise evlerinin çökmesi sonucu yaşamını yitirdi.
Neafoni
0 Yorum Yapılmış
Habere Yorum Yap
İLgili Haberler





