Cem Karaca'nın oğlu: “Babam karşı dairede öldü, biz televizyondan öğrendik”
Cem Karaca, 5 numaralı dairede öldü. Karşı dairede yaşayan oğlu Emrah ve 19 yıllık eşi Feride, acı haberi televizyondaki alt yazıdan öğrendi. Karaca, yurtdışına siyasi nedenlerden değil sevdiği kadın için gitmiş!
Haber: Mehmet Yaşar Durukan / yasardurukan@gmail.com
8 Şubat 2004 Pazar sabahı, Acıbadem Hastanesi acil servisinin telefonu çalmaya başlar. Bakırköy’deki Karaca Apartmanı’nın 5 numaralı dairesinden arayan endişeli ses, telefonu açan sağlık görevlisine, hastaları olduğunu söyleyerek ambulans istemektedir.
Belirtilen adrese kısa sürede varan sağlık ekibi, hastayı hemen hastaneye ulaştırır. Yapılan tüm tıbbi müdahalelere cevap vermeyen hasta, aslında 07.45’te kalp yetmezliğinden ölmüştür.
Saatler 09.30’u gösterdiğinde aynı apartmanın 4 numaralı dairesinin telefonu acı acı çalmaya başlar. Telefondaki kişi, buruk bir sesle başsağlığı dilemektedir. Telefonu açan kadın, “Hayrola! Kim öldü?” diye sorunca, buruk sesli kadın “Televizyonu açın” diyerek telefonu kapatır. 4 numaralı dairede yaşayan ana-oğul, hemen televizyonu açar. O anda bütün kanallarda şöyle bir altyazı geçmektedir: “Ünlü müzik adamı Cem Karaca öldü!”
Cem Karaca’nın üçüncü eşi Feride Balkan ve oğlu Emrah, karşı komşuları ünlü sanatçının ölümünü işte böyle öğrendi.
BABA-OĞUL MORGDA BULUŞTU
Cem Karaca, son eşi İlkim ile birlikte üçüncü eşinin ve oğlunun yaşadığı dairenin tam karşısındaki dairede oturuyordu. Çünkü ünlü sanatçının başka evi yoktu. Çocukluğunun geçtiği bu evi bırakamıyordu. Cem Karaca, her başı sıkıştığında 4 numaranın zilini çalarmış. 4 numaranın ‘sakinleri’, Karaca’nın bir şiirinde “Sırıtarak gel!” diye çağırdığı ölüm geldiğinde, kapılarının çalınmamasını kabullenemiyor. Dok- torların “Beş dakika önce müdahale edilseydi kurtarılabilirdi” açıklaması, eski eşi ve suni teneffüs konusunda tıbbi eğitim alan oğlu Emrah’ı derinden yaralamış. Acı haber yayıldıktan sonra 4 numaranın zili hiç susmamış. Onlar o zilin sabah saatlerinde çalınmasını temenni etmiş ama nafile.
Baba oğulun hasret kaldığı buluşma, Bakırköy’deki Acıbadem Hastanesi’nin morgunda gerçekleşti. Emrah, yeni üvey annesi istemediği için bir yıldır görüş(e)mediği babasının soğuk bedenine sarılarak vedalaştı. Cem Karaca, oğluyla dışarıda buluşup hasret gideriyordu. En çok buluştukları yer ise, Bakırköy’deki Taşhan Oteli’ydi.
“ALMANYA’YA MERAL’İ İÇİN GİTTİ”
Cem Karaca öldükten sonra “dönekliği” tartışıldı ama acılarından, kırgınlıklarından pek bahseden olmadı. Polemiklerden, Karaca’nın en çalkantılı dönemlerine ilişkin bilgilere yer kalmadı. Her şey yazılıp çizilenlerden ibaret kabul edildi. Sanatçının biyografisini yazanlar bile o çalkantılı dönemi teğet geçti.
Cenaze töreninden sonra, fiili olarak 8, kağıt üzerinde 19 yıl evli kaldığı üçüncü eşi Feride Balkan ve oğlu Emrah’a ulaşıp, öteki Cem Karaca’yı sorduk. Fikri sabitleri şaşırtacak ilginç detaylar çıktı geçmişten.
Karaca’nın aşk evliliği yaptığı Feride Bal- kan, aslında O’nun kara kutusu. Sanatçının yaşamına dair en fazla sırrı içinde saklıyor. Çünkü Karaca’nın ve Türkiye’nin yakın tarihine damga vuran anları birlikte yaşadı.
Rahmetlinin 1979 yılında yoğun baskılar yüzünden Almanya’ya gittiği ve sekiz yıl sürecek gurbet yaşamının başladığı anlatılageldi. Oysa gerçek hikaye hiç de öyle değil. O dönemde yoğun baskılara ve tehditlere maruz kaldığı doğrudur. Ancak Almanya’ya gidişi iş icabıydı. Feride Baykal’ın anlattıklarına göre, 1979 Aralık’ında İngiltere— Almanya turnesi vardı. Program gereği İngiltere’den Almanya’ya geçildi. Bu sırada Cem Karaca’nın Almanya’da Meral adında bir kadınla ilişkisi olduğu ortaya çıktı. Karaca, Meral’i tercih etti ve Almanya’da kalmaya karar verdi. Feride, henüz iki yaşındaki oğlu Emrah’ı yanına alarak İstanbul’a döndü. Karaca’nın adı daha sonra Savrun (Barı) adında bir başka kadınla anıldı. Karaca, 1980 yılı içinde Türkiye’ye gelip evden bazı eşyalarını alarak yeniden Almanya’ya döndü. Daha sonra Türkiye’de ihtilal oldu. Sıkıyönetim ilan edildi. Askeri yönetim, aralarında Karaca’nın da bulunduğu çok sayıda isme “yurda dön” çağrısı yaptı. Bu çağrıya uymayanlar vatandaşlıktan çıkarıldı. Devlet, Karaca’nın Ege taraflarındaki birkaç arsasına el koydu.
GECEYARISI BASKINLARI
Feride’nin Cem’le olan evliliğinin arasına Meral ve ihtilal girmiş; 19 yıl sürecek evliliğin sekiz yıllık fiili kısmı, demokrasimiz gibi kesintiye uğramıştır. Feride, Cem için bütün sıkıntıları göze alır ve resmen boşanmaz. Feride ve Emrah için artık acı dolu günler başlar. Feride Balkan, o günleri şöyle anlatıyor:
“O günlerde ‘Cem Karaca yurda döndü, evinde saklanıyor’ diye ihbar edilirmiş. Eve gelen polisin, askerin haddi hesabı yoktu. Baskınlar gecenin ikisinde, üçünde gerçekleştiği için ben uzun bir süre kıyafetimle yattım.
Her gece, her an baskın bekliyorduk. Her ay karakola gidip ifade vermem gerekiyordu. İşte çalışmamı da yasakladılar. Sahne hayatım bitti. Bir gün dayanamayıp Milli Güvenlik Kurulu’na mektup yazdım. Baskınlar iki sene sonra kendiliğinden sona erdi.”
Bu dönemde Feride, Emrah’a bakabilmek için maddi açıdan da zor günler geçirmektedir. Bugün Cem Karaca’yı döneklikle suçlayan dava arkadaşlarından hiçbiri o zaman arayıp sormamış, yardım bile etmemiş. Sıkıyönetim tarafından tiyatro oyunculuğu yasaklanan Feride, okul çağına gelen Emrah’a iyi bir eğitim verebilmek için Hatemoğlu’nda fabrika mankeni olarak işe başlar. Aynı dönemde Zeki Triko’da da tezgahtarlık yapar. Kazandığı parayla Emrah’ı kolejlerde okutur. Feride’nin bazı röportajlarda ‘tezgahtar’ olarak nitelendirilip sanat hayatına ilişkin hiçbir şey söylenmemesinin nedeni işte bu zorunlu mesailerinden dolayıdır.
“VATANSIZIN OĞLU!”
Okul çağına gelen küçük Emrah için de zor günler başlar. Okulda, sokakta ona vatan haininin oğlu gözüyle bakarlar. Emrah, henüz 6—7 yaşında iken yaşadıklarını gözleri dolarak anlatıyor:
“Ben ilkokul çağındaydım. Vatan haini ilan edilen, vatansız bir adamın oğluydum. Sokakta bu yüzden çok kavga ettim. Dayak yedim. 11 yaşına kadar bunları yaşadım. Çok zordu o günler. Babamın vatan haini olabileceğini asla kabul edemedim...”
Nihayet sekiz yıl aradan sonra Turgut Özal ile teması ve yurda dönüş süreci başlıyor. O günlerde Cem Karaca’nın en büyük korkusu, uçaktan indiği anda tutuklanıp hapse atılmakmış. O’nu karşılayan polis, “Ülkenize hoş geldiniz” deyince bütün korkuları sona ermiş.
Ertesi gün davalar başlar. Mersin ve Fethiye’de aleyhine açılan yüzlerce davaya girip çıkıyor ve hepsinden beraat ediyor.
Emrah 11 yaşında, ortak bir geçmişleri bile olmayan babasına kavuşur. Emrah, kopuk kopuk yaşadığı o günleri şöyle anlatıyor:
“Türkiye’ye döndüğü 1987’den sonra çok kopuk yaşadım. Babam Türkiye’ye döndükten sonra, karşı dairede babaannem oturuyordu. Kendisi ise Ataköy’de yaşıyordu. Babaannem vefat edince 1992’de buraya taşındı. Evlenince de burada oturdu. Gidecek başka evi yoktu çünkü. Çocukluğu bu evde geçmiş, anılarından da vazgeçemiyordu. Evlenmeyi çok seven bir adamdı. Evcildi. Babamın her evliliğinin iki üç ayı çok sık görüşüyorduk. Her şey çok güzel gidiyordu. Sonra kopuyorduk. Aynı evde hiç kalmadık. Babamla baş başa kaldığım dönem 1994. Ben Kıbrıs’ta uluslararası ilişkiler okuyordum. Babam da yaz için bir konser bağlamış. Orada üç-dört konser yaptı, aynı otelde kaldık. İşte ben orada tanıdım babamı.
Öğrendiğimiz kadarıyla eski eşlerini gece saat 03:00’ten sonra arayan Cem Karaca, yan dairedeki üçüncü eşi ve oğluyla görüşmek için 4 numaralı dairenin ziline basması yeterli oluyordu. 1996 yılında eşi evi terk edince, sobası olmayan dairede tek başına kalan Cem Karaca, yine eski eşinin zilini çalar. Kıbrıs’a telefon açarak Emrah’ı çağırır.
Feride, oğlunun babasına 10 buçuk ay bakar. Çamaşırlarını yıkar, sağlığıyla ilgilenir. Okulunu bırakıp gelen Emrah, annesi ve büyükannesiyle birlikte babasına destek olur.
Feride Baykal, geçmişe dair birçok şeyi anlatmamakta kararlı. Ortalık durulduğunda bir dönemin seyir defterini yazmayı düşünüyor.
Geçmişte barlarda şarkıcılık yapan, THY’de host, turizm şirketlerinde transfer elemanı olarak çalışıp para kazanan Emrah ise, babası gibi sözünü esirgemiyor. Babasının aleyhinde söylenenlere karşı kararlı bir duruş sergiliyor. Emrah, Fethullah Gülen ile olan dostluğuyla ilgili olarak “O iki insan hakkındaki elektriği kimse bilemez” diyor.
İki saat süren samimi röportajın sonunda, mütevazi evlerinde yaşadıkları acıları, dramları gerçekten kimsenin bilemediğini anlıyoruz. Ateş düştüğü yeri yakmış.
Cem Karaca, “Ölüm gelecek, geldiği zaman da mutlu olacağım” diyordu. Ölüm O’nu alıp götürdü. Mutlu oldu mu bilinmez. Ancak önümüzdeki haftalarda adliyeye yansıması muhtemel bazı konular, geride kalanları bir süre daha üzeceğe benziyor.
İlk yayın tarihi: 23.02.2004
0 Yorum Yapılmış
Habere Yorum Yap
İlgili Haberler
© Neafoni HABER. Tüm Hakları Saklıdır. Haberlerimiz Kaynak Gösterilerek Kullanılabilir